
2020’li yıllar, küresel siyaset açısından sadece bir değişim değil, adeta bir kırılma çağı oldu.
Pandemi sonrası toparlanma çabaları, enerji krizleri, büyük güç rekabetleri ve bölgemizde ardı arkası kesilmeyen sıcak çatışmalar; dünyayı yeni bir düzene doğru sürüklüyor. Bu kırılma noktasında ise Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik önemi, her zamankinden daha belirgin hale geliyor.
İsrail-Gazze savaşı Ortadoğu’nun kalbini kanatmaya devam ediyor. Lübnan'daki kırılgan yapı, Suriye’deki kontrolsüz alanlar, İran’ın ve Yemen’den yükselen dumanlar, bölgeyi adeta bir ateş çemberine çevirmiş durumda. Buna paralel olarak Ukrayna-Rusya savaşı Avrupa’nın güvenliğini temelden sarsarken, Hindistan-Pakistan gerilimi nükleer gölgeleri hatırlatıyor. Bu tablo, sadece savaşların değil, küresel düzenin kurallarının da yeniden yazıldığını gösteriyor.
Tam bu noktada “Türkiye gerçeği” devreye giriyor. Türkiye, tarih boyunca olduğu gibi bugün de üç kıtanın kavşağında yer alan, doğu ile batı, kuzey ile güney arasında denge kurmaya çalışan eşsiz bir aktör. NATO üyesi, Avrupa ile entegre ama aynı zamanda Türk dünyasına, İslam coğrafyasına ve Afrika’ya uzanan güçlü bağları olan bir ülke.
Çok Yönlü Dış Politika: Mecburiyet mi, Strateji mi?
Ankara, son yıllarda “denge politikası”nı bir tercih değil, bir zorunluluk olarak uyguluyor.Filistin’e destekten taviz verilmiyor. Körfez ülkeleriyle gerilimler yumuşarken, Afrika açılımı hız kesmeden sürüyor.
Bu çok yönlü dış politika, yeni dünya düzeninde Türkiye’ye hem riskler hem fırsatlar getiriyor. Dış politikanın askeri boyutu da göz ardı edilemez. Savunma sanayinde elde edilen başarılar, SİHA’lar üzerinden yürütülen yumuşak güç politikası, Türkiye’nin masadaki gücünü sahada da pekiştiriyor.
Yeni Güç Haritasında Türkiye
Küresel dengelerin batıdan doğuya kaydığı bir çağda, Türkiye'nin Asya'daki gelişmelere sırtını dönmesi mümkün değil. Türk Devletleri Teşkilatı’nın güçlenmesi, Orta Koridor Projesi'nin Çin’in Kuşak-Yol girişimine entegrasyonu, Türkiye'nin Avrasya ekseninde daha etkili olmasını sağlayabilir. Ancak Batı’dan tamamen kopmak da Türkiye için ne ekonomik ne de stratejik olarak mümkün değil.
Yeni dünya düzeni henüz netleşmedi. Savaşlar, krizler ve lider değişimleriyle şekillenen bu süreçte Türkiye, doğru adımlar atarsa sadece bölgesel değil, küresel bir oyuncu olabilir. Ancak bunun için iç politikada istikrar, hukuk devleti, eğitim ve teknoloji yatırımları gibi alanlarda da ciddi bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç var. Çünkü dış politikadaki etkinlik, içerideki güçle orantılıdır.
Ateş çemberinin ortasında bir ülke olarak, Türkiye’nin sorumluluğu sadece kendi vatandaşlarına değil, umut bağlayan coğrafyalara da yöneliktir. Bu yük ağır ama tarih bu milleti hep zor görevlerle sınamıştır. Belki de yeni dünya düzeninde Türkiye’nin yeri, bu sınavdan nasıl çıkacağıyla şekillenecek.
Yorum Yazın