
Türkiye’de her şey yolunda gidiyor. Ekonomi zirvede, adalet tıkır tıkır işliyor, eğitim şahane, sağlık sistemi kusursuz...
Tabii, öyle olmasa bile böyle olduğuna inanmak isteyenler için işler gerçekten de süt liman. Ancak bir sorun var: Eğer her şey bu kadar yolundaysa, neden birilerini susturma ihtiyacı duyuluyor? Neden en ufak bir eleştiri “ihanet” olarak algılanıyor? Ve neden bu eleştirilerin sahipleri, yani gazeteciler, hedef tahtasına oturtuluyor?
Dünyanın dört bir yanında gazetecilik, demokrasinin temel taşlarından biri olarak kabul edilir. Ancak bizde durum biraz farklı. Gazeteciler, toplumun gerçekleri öğrenme hakkını savunduklarında, bir anda “kötü niyetli” ilan ediliyor. İktidarın hoşuna gitmeyen bir haber yaptıklarında, hemen “vatan haini”, “terörist” veya “ajan” damgası yiyorlar. Sanki gerçekleri yazmak, halkın haber alma hakkını savunmak bir suçmuş gibi…
Oysa gazetecinin görevi, yanlış giden şeyleri yazmak, sorular sormak ve hesap sormaktır. Ama Türkiye’de gazetecilik yapmak, neredeyse imkânsız hale geldi. Sansür, baskı, tehdit, hapis cezaları… Bir de yetmezmiş gibi, kimi zaman meslektaşları tarafından bile yalnız bırakılma tehlikesi. Bugün bağımsız gazetecilik yapmaya çalışanlar, sadece siyasi baskılarla değil, ekonomik ambargolarla da mücadele etmek zorunda. Çünkü özgür gazeteciliğin düşmanı sadece siyaset değil; sermaye de işin içinde.
Peki, neden özellikle gazeteciler hedef alınıyor? Çünkü basın sustuğunda, yanlışları sorgulayan kimse kalmaz. Eleştiri bittiğinde, yönetenler hesap verme zorunluluğundan kurtulur. İşin en acı tarafı ise, gazetecilerin maruz kaldığı baskının, toplumun büyük bir kısmı tarafından normal karşılanması. “Aman, gazeteciler de abartıyor”, “Ne olacak canım, biraz dikkat etselerdi” gibi söylemler, aslında özgürlüğümüzün elimizden kayıp gidişine duyarsız kalışımızın bir göstergesi.
Eğer bir ülkede gazeteciler hapisteyse, o ülkede basın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildir. Eğer gazeteciler kendi yazacaklarını değil, kendilerine dikte edileni yazmak zorundaysa, o ülkede halkın doğru haber alma hakkı elinden alınmıştır. Ve eğer bir ülkede gazeteciler, birer günah keçisi haline getirilmişse, orada hakikati söylemek cesaret ister.
Gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını engelleyebilirsiniz, ama onları sonsuza kadar yok edemezsiniz. Bugün susturulan her gazeteci, yarın daha güçlü bir şekilde hatırlanacaktır. Çünkü tarih, hakikati savunanları unutmaz
Yorum Yazın