
İstanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutukluluğunun devamına karar verildi.
“Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek” suçlamasıyla yargılanan Özdağ’ın bir sonraki duruşması 17 Haziran’da yapılacak. Bu dava, yalnızca bir siyasi figürün yargılanması değil, Türkiye’de ifade özgürlüğü, siyasal söylem sınırları ve göç politikaları etrafında dönen büyük tartışmaların da yansıması.
Ümit Özdağ, mahkeme salonunda yaptığı savunmada, “Dünya üzerinde, düzensiz göçe karşı çıktığı için tutuklu bulunan tek politikacı benim,” diyerek durumu uluslararası boyuta taşıdı. Bu cümle, destekçileri için cesur bir çıkış; karşıtları içinse demagojik bir abartı olabilir. Ancak bu iddianın doğruluğundan ziyade, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve toplumsal iklim açısından ne ifade ettiği daha önemli.
Göç meselesi, yıllardır Türkiye’nin en sıcak başlıklarından biri. Milyonlarca sığınmacının varlığı; ekonomik kriz, güvenlik kaygıları ve kültürel uyum gibi başlıklarda geniş bir tartışma alanı yaratıyor. Özdağ, bu tartışmanın merkezine oturan en sert siyasetçilerden biri. Ancak soru şu: Göç eleştirisi nerede biter, nefret söylemi nerede başlar?
Yargı sürecine dair elbette yorum yaparken dikkatli olunmalı. Fakat kamuoyunda artan bir şekilde, muhalif siyasetçilerin cezai yollarla susturulduğu algısı da güçleniyor. Özdağ’ın tutukluluğu, bu tartışmaları daha da alevlendiriyor. Özellikle de duruşma öncesi Silivri’de yapılması çağrılan destek mitingine gösterilen ilgi, toplumda bu konunun ne kadar hassas olduğunu gösteriyor.
Bu dava yalnızca Özdağ’ın kişisel özgürlüğünü değil, Türkiye'de siyasetin ne kadar alanı kaldığını da sorgulatıyor. Sert siyasi eleştiriler ve provokatif üslup arasında ince bir çizgi var. O çizginin nerede çizildiği ise, sadece hukukçuların değil, toplumun tamamının vereceği bir kararla belirlenecek.
Önümüzdeki duruşmada yalnızca bir tutukluluk kararı değil, aynı zamanda Türkiye’de siyasetin geleceğine dair bir mesaj da çıkabilir. Bu nedenle gözler 17 Haziran’da yalnızca mahkeme salonunda değil, orada verilecek kararın topluma yansımasında da olacak.
Yorum Yazın